Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Posts Tagged ‘Yaşam Kalitesi’

Eski semt bakkallarının yaptığı gibi, deneyimlerimizi zihnimizde saklıyoruz. Oysa onları derinlemesine analiz etsek yaşam kalitemizi artıracak çıkarımlarda bulunabiliriz. Böylece eşsiz hayatımıza hakettiği değeri (herkesten önce) kendimiz vermiş oluruz.

 

“Tecrübe”nin çok önemli olduğu hakkında toplum olarak deneyimliyiz. Örneğin Nasreddin Hoca ağaçtan düştüğünde hekimden ziyade ağaçtan düşmüş birini istemiş yanına. Ya da “geçmişten ders çıkarmayan, geleceği iyi okuyamaz” türünde sözleri hepimiz biliriz; haklı buluruz.

Peki bilgi çağının deneyim ya da tecrübe konusuna ne gibi katkıları olabilir? Bu soruyu, “Deneyimden nasıl istifade ediyoruz?” sorusu ile birlikte ele almak gerek.

Yaşanan tecrübe unutulmayacak kadar acı ise ondan ders almak oldukça kolaydır. Ancak burada başrolü, deneyimden ders çıkarmaktan ziyade yaşanan derin bir acının açtığı yara kapar. Deneyim onun yanında yardımcı oyuncudur.

O kadar acı vermeyen deneyimler, tecrübeler hatta daha genelde yaşanan “an”lar söz konusu olduğunda; onlarla ilişkimiz nasıl? Bilgi çağının getirdiği yeni bakış açısı, yaşamımızın her anında edindiğimiz deneyimleri yeniden değerlendirmemizin önemini vurguluyor.

Pratik bazı örneklere bakalım: Trafikte araç sürerken sürekli kullandığınız güzergahlarda, haftanın gününe-günün saatine göre yoğunluk durumu konusunda bir deneyiminiz mutlaka vardır? Ya da hangi güzergahta seyrederken hangi şeridin daha akıcı olduğu konusunda.

Semt pazarlarında hangi esnafın hangi sebze ya da meyveyi taze ve ucuz sattığı konusunda bir deneyiminiz vardır. Belli lokantalarda hangi yemeğin iyi yapıldığını da bilirsiniz. Hangi hakemin penaltıcı, hangi hocanın sıfırcı olduğunu vb.

Peki kendi yaşamınızla ilgili daha direkt konulardaki verileri de düzenli analiz ediyor musunuz? Mesela kredi kartı ekstrelerinizi inceliyor musunuz? Satın alma eğilimleriniz nasıl, biliyor musunuz? Internet, cep telefonu, televizyon aboneliğinizle ilgili verilerinizi inceliyor musunuz? En çok hangi günler, hangi saatlerde internete bağlanıyorsunuz? Cep telefonunuzla en çok kimlerle konuşuyorsunuz, SMS’leşiyorsunuz? Hafta sonlarını ne yaparak geçiriyorsunuz? Cebinizdeki parayı neye harcıyorsunuz?

Aslında bu konularda kabaca bir deneyime sahibiz. Bunları zihnimizde tutuyoruz. Tıpkı eski semtlerdeki bakkal amcaların birkaç düzine sadık müşterisinin bilgilerini ve satınalma eğilimlerini aklında tutması gibi. Ancak bu verileri, yazılı-çizili hale getirip incelediğinizde sihirli bir şekilde zihninizde tuttuğunuzdan farklı bir hale geldiklerini de görürüz. Veri adeta varlık kazanır. Yeni büründüğü o halin kendisi, zihnimizde yeni ufuklar açar.

Peki onca emeği neden harcamalı? Kart ekstrelerini güvenlik sebebiyle inceliyoruz (bana ait olmayan bir harcama var mı?) ancak yılın hangi aylarında daha çok alışveriş yapıyorum diye değil. Diyelim ki analiz ettik ve cevabı bulduk. Ne olacak? O zaman şunu soracağız: Neden? Bu ayların diğer aylardan farkı ne? Belki de oradan başka sonuçlara ulaşacağız. Örneğin kasım ayı ise en çok alışveriş yaptığımız ay, onun üstümüzde yarattığı depresif durumun kredi kartına yansımasını engellemek için, belki de yıllık iznimizin bir bölümünü kasım ayına saklayacağız.

Hayatımız tahmin ettiğimizden çok daha değerli. Ama ona hakettiği değeri verecek olan bizleriz. Bunu da bilgi çağında, yaşamlarımızın içerdiği veriyi (deneyimi, tecrübeyi) derinlemesine analiz ederek gerçekleştirebiliriz.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1484) – Ooof Off Line Köşesi – 28 08 2015  

Read Full Post »

Bugün tüm dünyada yaşanan “hayatın kalitesizleşmesi” süreci aslında herkesin eteğindeki taşı döküyor olmasının bir sonucudur.

Şu örnekleri değerlendirin :

  • IBM firması yıllarca bilişim teknolojilerine yön verdi; sonra Microsoft geldi Windows ile IBM’in pabucunu dama attı.
  • Microsoft firması yıllarca PC işletim sistemi yazılımına yön verdi; sonra internet geldi üniversite öğrencilerinin kurduğu firmalar Microsoft’un değerini geçti
  • Köy çocuğu olarak doğan birisinin okuyup başbakan ya da cumhurbaşkanı olması

Bu tür örnekler gerek kendi ülkemizden gerekse de başka ülkelerden çoğaltılabilir. Sadece siyaset ya da teknoloji ile ilgili değil; her alanda hem de. Hatta işin içine bir de zaman parametresini dahil edersek, “dünkü çocuk” yaftasının yapıştırılmayacağı kimse kalmaz. O nedenle belki de herkes için “zamanında ayaktı şimdi baş oldu” dense pek de yanlış olmaz. Ayak olmak da baş olmak da geçici çünkü; insan herşeyi yense bile zamanı yenemiyor; ölüyor!

Bilgi toplumu aslında sanayi toplumunun yaptığı rol dağılımı itibariyle imtiyaz elde etmenin kurallarını “tüm dünyada” yeniden değiştiriyor. Sanayi toplumunda imtiyaz elde etmek çalışmakla, artı değerle, sermayeyi kullanmakla, eğitimle, otomasyonla, verimle, üretkenlikle elde edilebilirdi. Bu veya benzeri alanların herhangi birinde varlık gösteremeyen birisinin imtiyazlı bir konuma ulaşması kolay değildi.

Her paradigma değişiminde olduğu gibi burada da sanayi sonrası toplumu tanımlayan bilgi toplumu dönüşümünde de bu kurallar yıkıldı. Oyunun kuralları yeniden yazılıyor. Hal böyle olunca imtiyazlılık hali de değişiyor.

Siyasi alanda bu durum için illa ki bu tür bir toplumsal dönüşüm dinamiğine gerek yok. İktidar olan siyasi söylem, kendi kurallarını (sadece o ülkenin çapında olacak şekilde dar alanda da olsa) koyabilmekte. Sıkıntı bu kuralları ne kadar süre ile koruyabileceği. Birkaç senelik iktidar ile diyelim ki beş, on ya da daha uzun süreli iktidar arasında bu anlamda bir fark olacaktır. Bir de tabii iktidarın koalisyon olup olmaması.

Bugün tüm dünyada yaşanan “hayatın kalitesizleşmesi” süreci aslında herkesin eteğindeki taşı döküyor olmasının bir sonucudur. Bilgi toplumu, özellikle sosyal medya katalizörü ile bireysel yaşamı şeffaflaştırdı. Bireyin hayatı şeffaflaşınca, daha önce toplumdan sakındığı, sakladığı, göstermediği her şeyini topluma gösterme imkanı, hakkı, fırsatı, bahtsızlığını elde etmiş oldu. Bunun sonucunda toplumsal yaşam, onu oluşturan her alanda yeniden tanımlanmakta.

Bu çerçevede kimi ülkelerde iktidarlar değişti, kimi ülkelerde medya, şov dünyası vb. Kimi ülkelerde sermaye el değiştirdi, kimi ülkelerde ise kamu yönetim anlayışı ve yöneticileri.

Bilgi toplumu herkesin foyasını açığa çıkardı, çıkarıyor. Bundan sonra artık kimsenin hiçbir bahanesi, mazereti kalmayacak. Sanayi toplumu cepheden savaşı kazanamadı, bilgi toplumunu içten yıkıyor. Çünkü adı ister sanayi ister bilgi toplumu olsun, “tüketim” olgusunu sürece şırınga edince; gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Kalıcı bir imtiyaz tesis etmek yerine tüketim olgusunun tuzağına düşenleri yarın kimse anımsamayacak; tıpkı bir kaç yıl önce kullandığı cep telefonunu anımsamayan yeni çağın bireyi gibi!

Dijital Tefekkür” Kitapçılarda ! http://tinyurl.com/kf8q2je

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1441) – Ooof Off Line Köşesi – 31 10 2014

 

Read Full Post »

>

Bilgi Çağı bizim için “ötekilerin çağı”dır. Biz bu çağın konuğuyuz, ev sahibi değiliz. Birileri ev sahipliği yapıyor; biz misafircilik oynuyoruz. Bu oyunun da bir bedeli var; bize düşen bedelini ödemek.

Internet denildiğinde aklınıza ilk ne geliyor? Zihninizde nasıl bir imaj oluşuyor? Çoğumuz için bu soruların cevabı, “bilgi kirliliği” ya da bu anlama çıkacak muadil açıklamalar olacaktır. Belki de internette doğru her bir bilginin yanında on tane de yanlış bilgi var. Hatta doğru bilgilerle çelişen, insanı yanlış yöne sevk eden.

Bilgi Çağı denildiğinde aklınıza “Ben günlük yaşamımda ne kadar bilgi üretiyorum?” türünde bir soru geliyor mu?

Bilgi Çağı bizim için “ötekilerin çağı”dır. Biz bu çağın konuğuyuz, ev sahibi değiliz. Birileri ev sahipliği yapıyor; biz misafircilik oynuyoruz. Bu oyunun da bir bedeli var; bize düşen bedelini ödemek. Ne pahasına olursa olsun!

Bilgi Çağı’nın ev sahipleri bilgiyi üretenler. Kullandığımız cep telefonlarının, bilgisayarların, son model televizyonların, dijital fotoğraf makinelerinin, internetin, webin, facebook’un, twitter’in tasarımcıları, üreticileri.

Biz de dünyanın (sanki) en zengin bireyleri ve toplumları olarak bu biçare(!) üreticilerin ürettiği nimetleri parasıyla satın alıyor ve tatlı bir hayat yaşıyoruz. Yarı aç yarı tok dahi olsa cebinde daima sigaraya ödeyecek parası bulunan ebeveynlerin çocukları olarak yarı aç yarı tok yaşıyor ancak kontüre, son model cep telefonuna ödeyecek parayı, facebook’ta ya da chat odalarında saatlerce geçirecek zamanı bulabiliyoruz.

Bize düşen bu “kullanıcısı olmak” rolü nedeniyle de bizim için bilgi çağıyla ilgili tek bir sorun var. O da bilginin kirliliği. Nedense “Dijital ortamda bilgi kirliliği var” diyenler, “bilgiyi üretenler” içinden çıkmıyor. Bu bir tesadüf mü? Eğer bilgi çağı denildiğinde bilgi tüketmekten çok bilgi üretmenin anlatılmak istendiğini idrak edebilsek, biz de bilgi kirliliğinden şikayet etmiyor olacağız.

Neden mi? Nedeni basit. Bilgi üretebilmek, daha önce üretilmiş olan bilgiler içinden gerekli olanları kullanmayı da gerektirmektedir. Hal böyle olunca bilgiye erişme, bilgiyi arayıp bulma, bulunan bilginin doğruluğunu kontrol etme, teyid etme gibi beceriler de doğal olarak resmin içine girecektir.

Bilgi üretme sürecinde deneyim kazanmış bir birey, aslında aynı zamanda bu sayılan türde becerilere sahip olmuş, bu becerilerini geliştirmiş bireydir. Bu becerilere sahip olan bir birey de “bilgi kirliliği var” diyerek yakınmaz. O kirlilik içinde temiz olanı ayırt edebilir, onlar içinde gereksinim duyduklarının neler olduğunu belirleyebilir ve bunun sonucunda elde ettiklerini kullanarak yaşamının kalitesini artıracak yeni bilgiler üretmeyi başarır.

Bam teli işte tam burası. Yaşamın kalitesini artırmak. O halde kendimize şu soruyu sormalıyız: Bilgi çağının imkanlarını kullanarak yaşam kalitemizi artırıyor muyuz? Merkeze yaşam kalitesini artırmayı koyabildiğimizde, tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi, dijital ortamda da kaliteyi artırmayı engelleyici unsurlara takılıp kalmak yerine bizi amaca götüren hususa odaklanmak öne geçecek, önem kazanacaktır.

Böyle bir durumda bugün görmekte olduğumuz resme baktığımızda “bilgi kirliliğinden” dem vurmak yerine, “yeni bilgi üretme” süreciyle ilgili tespitleri, metodları konuşuyor olurduk.

Bu tümceyi tersten okumak da olası. Bugün bilgi kirliliğinden bahsediyorsak, demek ki bilgi çağının imkanlarını yaşam kalitemizi artırmak için kullanamıyoruz demektir.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1197) – Ooof Off Line Köşesi – 26 02 2010

Read Full Post »