Eski semt bakkallarının yaptığı gibi, deneyimlerimizi zihnimizde saklıyoruz. Oysa onları derinlemesine analiz etsek yaşam kalitemizi artıracak çıkarımlarda bulunabiliriz. Böylece eşsiz hayatımıza hakettiği değeri (herkesten önce) kendimiz vermiş oluruz.
“Tecrübe”nin çok önemli olduğu hakkında toplum olarak deneyimliyiz. Örneğin Nasreddin Hoca ağaçtan düştüğünde hekimden ziyade ağaçtan düşmüş birini istemiş yanına. Ya da “geçmişten ders çıkarmayan, geleceği iyi okuyamaz” türünde sözleri hepimiz biliriz; haklı buluruz.
Peki bilgi çağının deneyim ya da tecrübe konusuna ne gibi katkıları olabilir? Bu soruyu, “Deneyimden nasıl istifade ediyoruz?” sorusu ile birlikte ele almak gerek.
Yaşanan tecrübe unutulmayacak kadar acı ise ondan ders almak oldukça kolaydır. Ancak burada başrolü, deneyimden ders çıkarmaktan ziyade yaşanan derin bir acının açtığı yara kapar. Deneyim onun yanında yardımcı oyuncudur.
O kadar acı vermeyen deneyimler, tecrübeler hatta daha genelde yaşanan “an”lar söz konusu olduğunda; onlarla ilişkimiz nasıl? Bilgi çağının getirdiği yeni bakış açısı, yaşamımızın her anında edindiğimiz deneyimleri yeniden değerlendirmemizin önemini vurguluyor.
Pratik bazı örneklere bakalım: Trafikte araç sürerken sürekli kullandığınız güzergahlarda, haftanın gününe-günün saatine göre yoğunluk durumu konusunda bir deneyiminiz mutlaka vardır? Ya da hangi güzergahta seyrederken hangi şeridin daha akıcı olduğu konusunda.
Semt pazarlarında hangi esnafın hangi sebze ya da meyveyi taze ve ucuz sattığı konusunda bir deneyiminiz vardır. Belli lokantalarda hangi yemeğin iyi yapıldığını da bilirsiniz. Hangi hakemin penaltıcı, hangi hocanın sıfırcı olduğunu vb.
Peki kendi yaşamınızla ilgili daha direkt konulardaki verileri de düzenli analiz ediyor musunuz? Mesela kredi kartı ekstrelerinizi inceliyor musunuz? Satın alma eğilimleriniz nasıl, biliyor musunuz? Internet, cep telefonu, televizyon aboneliğinizle ilgili verilerinizi inceliyor musunuz? En çok hangi günler, hangi saatlerde internete bağlanıyorsunuz? Cep telefonunuzla en çok kimlerle konuşuyorsunuz, SMS’leşiyorsunuz? Hafta sonlarını ne yaparak geçiriyorsunuz? Cebinizdeki parayı neye harcıyorsunuz?
Aslında bu konularda kabaca bir deneyime sahibiz. Bunları zihnimizde tutuyoruz. Tıpkı eski semtlerdeki bakkal amcaların birkaç düzine sadık müşterisinin bilgilerini ve satınalma eğilimlerini aklında tutması gibi. Ancak bu verileri, yazılı-çizili hale getirip incelediğinizde sihirli bir şekilde zihninizde tuttuğunuzdan farklı bir hale geldiklerini de görürüz. Veri adeta varlık kazanır. Yeni büründüğü o halin kendisi, zihnimizde yeni ufuklar açar.
Peki onca emeği neden harcamalı? Kart ekstrelerini güvenlik sebebiyle inceliyoruz (bana ait olmayan bir harcama var mı?) ancak yılın hangi aylarında daha çok alışveriş yapıyorum diye değil. Diyelim ki analiz ettik ve cevabı bulduk. Ne olacak? O zaman şunu soracağız: Neden? Bu ayların diğer aylardan farkı ne? Belki de oradan başka sonuçlara ulaşacağız. Örneğin kasım ayı ise en çok alışveriş yaptığımız ay, onun üstümüzde yarattığı depresif durumun kredi kartına yansımasını engellemek için, belki de yıllık iznimizin bir bölümünü kasım ayına saklayacağız.
Hayatımız tahmin ettiğimizden çok daha değerli. Ama ona hakettiği değeri verecek olan bizleriz. Bunu da bilgi çağında, yaşamlarımızın içerdiği veriyi (deneyimi, tecrübeyi) derinlemesine analiz ederek gerçekleştirebiliriz.